Blossom Hufflepuff'un takımına seçildiğinden beri aklında tek başarıydı. Okul müdiresi Pelin Hanım ona bu görevi azmine ve çalışkanlığına güvendiği için vermişti. Ona güvenen insanları yarı yolda bırakamazdı.Bunun için çalışmalıydı. Hem de çok.
Fazla çalışmaktan zarar gelmez diyerek spor salonuna gitti. Kendi kendine atışlar yaptı, uçuş denemelerinde bulundu. Bugün bir hayli çalışmıştı ve çok yorulmuştu. Terli kıyafetlerini çıkarmak için süpürgesini bir kenara koydu. İşte tam o anda ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Kendine geldiğinde hiç görmediği bir yerdeydi.Kendini konuşacak kadar güçlü hissetmiyordu ama denemeliydi. İlk başta anlamsız sesler çıkarmayı başarabildi ancak. Daha sonra gücünü topladı ve kısık sesle konuşmaya başladı.
-Neredeyim ben? Siz kimsiniz?
Korktuğunu bellietmemeye çalışsa da titreyen sesi her şeyi açığa sermişti.Kumral saçlı olan arkasını dönmüş olan kadın yüzünü ona doğru dönerek konuşmaya başladı.
-Demek sonunda uyandın tatlım. Sanırım antreman yaparken çok yorgun düşmüşsün. Seni baygın olarak soyunma odasında buldum. Sonra da hemen buraya getrdim. Şimdi sana özel iksirimden yapıyorum.Bunu içtikten sonra hiçbir şeyin kalmaz canım.
Hayır, bu olamazdı. Bu yüz... Bu yüz daha bebekken hayatını kaybeden annesinin yüzüydü. O tatlı, güzel annesinin... Bu yüzü canlı olarak görmediği o kadar uzun zaman olmuştu ki. Ona bir kez daha özlemle baktı.Ama, ama bu mümkün değildi, yoksa mümkün müydü?
-Neler düşündüğünü biliyorum tatlım. Benim annen olmamın
imkansız bir şey olduğunu düşünüyorsun. Aslında bu imkansızdı. Daha sonra Lord Voldemort bana kötülerin yanına katılmam karşılığında yeniden hayata dönebileceğimi söyledi. Çok düşündüm ve sonunda senin yanında olmak için kötülerin tarafına geçmeye razı oldum. Şimdi geriye senin kararın kaldı. Eğer sen de kötülerin yanına geçersen ben seninle kalacağım. Ama eğer kabul etmezsen ben yine o soğuk ve karanlık mezara geri döneceğim.
Blossom önce kötülerin yanına geçmeyi düşündü. Annesiyle beraber olmak için bunu yapabilir miydi? Hayır yapmamalıydı, kaderin önüne geçmemeliydi. Annesi ölmüştü ve bunu kabul etmek zorundaydı. Çünkü daha önce kadere kafa tutanların başına neler geldiğini okumuştu. Bu kişiler zamanın boşluğuna atılırlardı. Bu boşlukta ne ölebilirlerdi, ne de yaşayabilirlerdi. İşte böyle garip bir durumdu. Üstelik bunu Hogwats'a yapamazdı.
-Üzgünüm anneciğim ama bunu Hogwats'a yapamam. Günün birinde ben senin yanına geleceğim ama bunu şerefimle yapmalıyım, karanlık yollara başvurarak değil.
Birden o loş odanın içinde bir şimşek çaktı. Annesinin o güzel yüzü Lord Voldemort'un iğrenç yüzüne dönüşmüştü.
-Demek kabul etmiyorsun. Sana Lord Voldemort'a karşı gelmeyi göstereceğim küçük kız.
Bu sözlerden birkaç saniye sonra kapılar ve pencereler gümbürtüyle açıldı. İçeriye uçan süpürgeleryle Hogwarts öğretmenleri ve Hufflepuff Öğrencileri girdi. Lord Voldemort'a karşı çeşitli büyüler yapıyorlardı. Lord Voldemort aniden ortadan yok oldu. Geriye tek bir şey bıraktı.
-Sonra görüşeceğiz Blossom...